Pazartesi, Kasım 03, 2008

dün akşam çok yazmak istedim, pazar akşamını güzel geçirmek istedim ama açılmadı, şimdi ise işten bi şey yazmak istemiyorum, umarım eve gidince açılırsın blog seni gidi...

Pazartesi, Aralık 03, 2007

sağ beyinli seni gidi

You Are 15% Left Brained, 85% Right Brained

The left side of your brain controls verbal ability, attention to detail, and reasoning.
Left brained people are good at communication and persuading others.
If you're left brained, you are likely good at math and logic.
Your left brain prefers dogs, reading, and quiet.

The right side of your brain is all about creativity and flexibility.
Daring and intuitive, right brained people see the world in their unique way.
If you're right brained, you likely have a talent for creative writing and art.
Your right brain prefers day dreaming, philosophy, and sports.

Salı, Kasım 06, 2007

daydreaming

daydreaming during car driving
having the best time
for one or two minutes
then a blast there
and a crash nearby
last thing remembered
a darkness coming by
but no movie of your life
hope to see some good times
a disappointment instead
last thought
"what a boring life,
no suprise about daydreaming"

Perşembe, Haziran 07, 2007

white rabbits

Missouri'li bu altı kişilik grup hakkında çok şans eseri haberim oldu ama iyiki oldu. zaten nette fazla göze batmıyorlar, ne soko gibi ünlü bir şarkıları var ne de the national yeni albümü kadar çok konuşuluyorlar. ama şarkıları kendileri adına size sesleniyorlar ve süperler... 2 vokalin güzel harmonisi kadar 2 baterinin ritmik birlikteliği White Rabbits'i tekrar ve tekrar dinlemek için yeterli sebepler...

kesin tavsiye, ne yapar ne edersiniz bilmem ama albüm Fort Nightly'i bulun, edinin ve dinleyin...

Pazar, Haziran 03, 2007

ve asıl konu...

ben eskisi gibi bol bol giremiyorum nete, indiremiyorum yeni müzikler ve yazamıyorum yeni yorumlar... gene bi şekil yoluna koymayı planlıyorum hayatımı ve işimi, ama şimdilik cumartesileri de çalıştığım için bana kalan nadide zamanları uyuyarak, arkadaşlarımı görerek ve içerek geçirmeye çalşıyorum... ama bak gene söz veriyorum ki okur - amma çok söz verdim bugün :) - kendimi toparlayıp eskisi kadar olmasada haftada en az 2 kere buraya yazmaya devam edicem, keep you posted!!!

güvenli sürüş

trafiği sevmiyorum, araba kullanmaktan korkuyorum ve gel görki yeni işimin en büyük olayı araba... arada "bunu da öğrenmen gerekiyor, al işte sana şans" diye düşünürken bazen de ""sıçtım kızım şimdi, ya kaza yaparsan, ölmekten beter olup sakat kalırsan" gibi karabasanlar basıyor beni. tabi bunda en son tem'de 3 spin atmış olmanın da etkisi var, neyseki ne biz birine çarptık ne de biri bize, ama gene de arada gözümün önüne geliyor dönerken bi an far görmek sonra düzelmek ve sonra tekrar far görmek... bu kazayı annemlere bile anlatmadım, bi daha beni başkasının arabasına bindirmezlerdi. hoş bunlardan ders almak gerek, şöyleki:

1- hız yapma
2- yağmur yağarken hız yağma
3- araban pekte matah değilken hız yapma
4- dikkatini dağıtacak konuşma yaparken hız yapma
5- telefonla konuşurken hız yapma

neyseki bizim şirket güvenli sürüş konusunda kafayı yemiş durumda. her cuma saat 10'da ofiste kimseyi bulamazsınız, herkes toplantı odasında o günün başlığı hakkında tartışılıyor. mesela bu haftaki konu telefon ile konuşma idi. bir arkadaşın niye telefonlarına bakmadığını öğrendik, meğersem bi keresinden bi duvara toslamış konuşurken, yani tecrübe etmiş, ayrıca büyük parton herkes önünde söz verdi konuşmayacağına dair. ben zaten araba kullanırken çok fazla konsantre olmak zorundayım, bir de telefonu açmaya çalışırken bile kesin bi kaza yaparım, o yüzden bende buradan söz veriyorumki araba kullanırken mümkünse telefonu sessize alıp gitmem gereken yere kadar kendisini unutucam.

ayrıca 3 temmuz günü - ki Blonde Redhead biletim alınmıştır - bir de güvenli sürüş eğitimi var, duyduğuma göre böyle yere köpük fln sıkıyorlarmış ve böyle değişik durumlarda nasıl arabayı kontrol etmen gerektiğini öğretiyorlarmış, ki bence süper... öğrenir ve uygularım artık :)

Perşembe, Mayıs 10, 2007

ağız kokusu

salı günü işimdeki - daha doğrusu eski işimdeki - son günümdü. zaten son 3 haftadır ofisteki bitkilerden daha az iş yapıyordum, onlar en azından oksijen sağlama ve güzel gözükme işlevlerini yerine getiriyorlardı (çok saolun bu arada.) tüm motivasyonumu kaybetmiştim ve hiç arayıp bulmakla da uğraşmadım, ne de olsa gidiyordum... ve gittim...

iki gündür annemle sokaklarda geziyorum, dün okula gidip 2 yarıyıl daha uzatabilmek için hocalardan imza aldım, bugün de kalp hırıltımın ne olduğunu öğrenmek için doktora gittim, neyseki normalmiş, hırıltımla - veya doktorun deymiyle üfürüğümle - yaşayabilirmiş. mide fotoğraflarımın yanına birde kalp headshotlarım eklendi, diğer organlar kıskanmasınlar diye dua ediyorum.

etrafta gezinirken aklıma yüzlerce düşünce üşüşüyor, hatta o anda 2 paragraf yazı yazabilecek malzeme hazırlıyorum. sonra eve gelip bunları yazmayı istiyorum ama eve gelene kadar üstlerinden başka yüzlerce paragraf geçmiş oluyor ve hepsi birbirine karışıyor, aklımda geriye de hiçbir şey kalmıyor. ne zaman aklımdan "bak bu konu hakkında şöyle düşünüyorum, öyleyse böyle yazarım" geçirsem hemen başka bir konu atlıyor ve "hani bana hani bana" yapıyor. bilirsiniz kimseyi kırmak istemem, o konu hakkında da düşünmeye başlıyorum ve bir zincirleme başlıyor, başım doluyor, düşünceler birbiri üstüne istifleniyorlar ve sonunda "yeter bea amma doldu burası" diyip kulaklarımdan akıp gidiyorlar. umarım daha iyi birer beyin buluyorlardır, tek dileğim budur...

aklımda sadece müzik yazıları kalıyor, "şimdi şu grup hakkında bunu yazarım, şu adamın şu fotosunu kullanırım." bazen müzik düşüncelerim VIP veya ÇÜŞ düşüncelermiş de aklım başka işe çalışmıyormuş gibi hissediyorum.

hoş bu blog olayını abartmışta olabilirim, sonuçta kimse bana para vermiyor buraya yazayım diye, verseler süper oldurdu da neyse... o anda ne yazmak istiyorsam onu yazma özgürlüğümün olması güzel, editör ağız kokusu yok... örneğin bu yazıda olduğu gibi :)

Çarşamba, Mayıs 02, 2007

junior boys

electronic pop + minimal techo = junior boys.

"in the morning" parçalarını dinledikten beri kendileri hakkında daha çok şey öğrenmeye, "so this is goodbye" albümlerini daha sık dinlemeye başladım bu 2 kişilik kanadalı grupu...

özellikle hot chip bu süper şarkılarına süper bir remix yapınca daha geniş kitlelere ulaşmayı başardılar... işin ilginci hot chip remix'inde ilk 1 dakka boyunca hangi şarkı oldğunu kesinlikle anlamıyor ve "belki yanlş indirdim" gibi düşüncelere dalıyorsunuz, ama hayır!! sabır!! elbet "in the morning"in hazzını alacaksınız...

bu arada şarkının klibini çok kötü bulduğumu, uzaylı/kaçırılma olayının şarkıya hiç uymadığını da belirtir, tavsiye olarak video'nun sesini açmanızı, kendi gözlerinizi kapamanızı öneririm...


Çarşamba, Nisan 25, 2007

the rapture vs. justin


bunu paylaşmazsam çatlarım: the rapture ile ilgili internette gezerkene şöyle bir haberle gark!gurk! oldum:

"Timbaland, who will be producing Justin's third solo record, has said that Timberlake's next album will sound like The Rapture. The two worked together on Timberlake's 2006's 'FutureSex/LoveSounds' album, and Timbaland mentioned that, after initial conversations, they want the new material to sound like 'House Of Jealous Lovers', The Rapture's iconic single from 2002, reports the US edition of GQ."



merakla beklediğimi, çok şeyler beklemediğimi belirtir, Justin'e kolay gelsin derim...

Shearwater

normalde ipodunuza takılı olan kulaklık alınır ve düşük bir ses versede ofis ortamında hoparlör yerine kullanılmaya başlanır, böylece hiçbir müzik olayından geri kalınmaz :)

New York Times tarafından 2006'ın en iyi albümlerinden biri olarak gösterilen Shearwater albümü Palo Santo'yu tekrar kucaklamaya hazır mısınız? Bazı kısımları yeniden kaydedilen, yeniden masterı yapılan bu albüm ile, orijinal şarkıların nasıl daha dinlenebilir, baterinin, piyanonun ve Jonathan Meiburg’nin içinize işleyen sesinin nasıl daha da güzelleştirebileceğine inanamıyacaksınız.

şimdi diyebilirsiniz ki ne gerek var geçen senenin şarkılarına/gruplarına, sene daha üçte birini doldurmadan yüzlerce yeniler çıktı, örneğin Maximoo Park albümü tamamladı, Blonde Redhead Temmuz'da konserinden önce 23 ile kalbimizi çaldı, ne gerek eskiye? walla ben de bilmiyorum ama şarkılarını dinlemek bana büyük haz veriyor bu grubun ve 2006 yılında paylaşamamış olmanın getirdiği suçluluk duygusunu hafifletmeye çalışıyorum sanırsam... bu yeniden düzenlemeyi görünce dedim işte tam zamanı kendilerinden bahsetmenin, ve emin olun haklıyım, kendilerden bahsedilmesi gerekiyor...

Salı, Nisan 24, 2007

"unique"

"unique" kelimesini severim. bence türkçe'de tam bir karşılığı yok, "ender" veya "nadir" eşsizliğini göstermiyor, "benzersiz" veya "yegane" özgünlüğünü açıklamıyor, "biricik" tekliğine vurgu yapmıyor.
her insanın "unique" olması gerektiğine inanıyorum, genetik mirası bakımından ve ayrıca karakter özellikleri bakımından yoğurulmuş herkesin "unique" olması gerek. aynı tornadan çıkmış insanları sevmiyorum, kendini dışarı vuran insanları seviyorum. toplumun kulağına fısıldadığı kelimeleri cümle içinde kullanmak zorunda kalanları sevmiyorum, kendi kelimelerini oluşturanları ve cümle kurmak zorunda hissetmeyenleri seviyorum. ancak o zaman "unique" olmayı onurlandırmış olur bir insan. başkası gibi olmak istemek ne kadar yanlış ama ne kadar kolay...
bu kadar laftan sonra kendime bakıyorum da, ben de bazen toplumun yaratığı oluyorum, öyle düşünüp öyle giyiniyorum, böyle konuşup böyle susuyorum, şöyle alıp şöyle veriyorum... "unique" olmama daha yol var, üzerimdeki toplumu atmaya hala çalışıyorum...

Çarşamba, Nisan 11, 2007

müzik kutusu - ara

müzik yazılarıma bir miktar ara vermek durumundayım... normalde iş yerinden müzikleri indirip, boş zamanlarımda (ki baya var) dinleyip, haklarında okuma yapıp yazılar yazıyordum... ama ne oldu, hoparlörüm kırıldı, yenisini ne zaman alırız belli değil, hoş istifa ettiğimde almayabilirler bile... eğer ki evden girersem internete (ki işten sonra akşam evden internete girmek benim için bir külfet) ancak o zaman bi ihtimal yazarım, ama gerçekten küçük bi ihtimal...

bu arada yeni iş olunca iş saatlerinde hiç giremicem bu tür müzik dinleme olaylarına, o zaman akşamları girmek için çok fazla motive olmam gerekecek, bakalım hayırlısı...

ps: http://www.radarlive.com/ kesinlikle kaçmaz, gidelim...

Salı, Nisan 10, 2007

evet, ikinci kere ofiste ağladım, beni ağlattılar, tuvalette gitmeme, kapıyı arkamdan kapıyıp klozete sinme hareketi ile hıçkırıklara boğulmama sebep oldular... seninle paylaşamayacağım şey yok okuyucu, bunu yaptırdılar bana...
bazen diyorumki, sen kim myst iş hayatı kim, bu telaş bu stres bu yalan dünya seni yiyor bitiriyor... ben yalan söyliyemedikçe benden daha çok yalan söylememi, ben kıvaramadıkça daha çok kıvırmamı beklenirken ben daha dürüst oluyor, direkt evet-hayır moduna geçiyorum... mühendis oldukki cevaplar 1-0 bazında olsun, kesin olsun, gözle görülür olsun, kanıtlanablir olsun, ben de fazla yorulmak zorunda kalmıyım. ama gene de döndük dolaştık insanlara laf anlatmaya geldik, lafları çevirmeye çalıştık ve yorulduk... insnalar yoruyor adamı...
üstüne üstlük yeni işimde daha çok insanla iletişim kurucam, daha çok bu tür durumlarla karşılaşıcam, daha çok yalan söylicem...
kara kara düşünmüyor değilim bazen...

Perşembe, Nisan 05, 2007

müzik kutusu - biraz dans takılalım!!


efendim eskiden rock müzikten kafasını kaldırmayan ben bu aralar, ki son 2-3 senedir, biraz daha ortama ayak uydurmaya, dasn yeteneklerimi farklı müzik projelerinin kullanımına sunmaya başladım. tabiki kalbimizde rock müziğin yeri ayrı ama şu aşağıdaki güzelliklere bakar mısınız lütfen:

portecho
bu ikili beni benden aldılar geçen hafta studiolive'da... bir laptop ve 2 güzide insan yetermiş zıplamaya, çoşmaya ve kendinden geçmeye... "in this town we have no symphaty" dedikçe çoştuk... çok heyecanlıydılar sahnede, sizi de şarkılarının içine çekme özellikleri süper... tüm ortamlarda dinlemeye, takip etmeye karar verdim...


hot chip
"over and over" şarkısının klibini izledikten sonra daha da sevdiğim, dans ederken hep beraber şarkı söyleyen bu erkekleri kıskandığım için kimse beni suçlayamaz. remix işleri zaten çok güzeldi, üstüne kendi şarkılarını da kattılar. dinleyin efendim...

http://www.myspace.com/hotchip

calvin harris
iskoçya'da herşeyi kendi yapan bu arkadaşımız seksi sesi, güzel miksleri ile "80'lerin"un dibine vuruyor, aralara electro atıyor ve biz de acaip eğlenip acaip dans ediyoruz. haa bu arada çokta tatlı bir çocuk, gelsin en önden izlerim :) "acceptable in the 80's" süper bi şarkı bu arada...

http://www.myspace.com/calvinharristv

"eğlenin, eğlendirin" motomuzun da bu günlük sonuna geldik, bi dahaki sefere görüşmek üzere...