Çarşamba, Ocak 31, 2007

the severely departed

bu işe geç girdim, myspace olayına. ama bence Türkiye hala girebilmiş değil bu koca dünyaya. neler var inanılmaz, zaten esas amaç olan müzik projeleri - son dönemde kimse grup demiyor herkes proje diyor bizde katılalım bu güruha - ve onların kendilerine yer bulma çabaları yeni yeni lezzetler ile tanışmanıza vesile oluyor.

(antiparantez: myspace'in Türkiye'de popüler olmamasının nedeni az sayıdaki müzik projeleri midir? bu çoğrafyada sadece yonja gibi "götürelim abi bi-iki manita" siteleri mi sadece kaynaşmayı(!) sağlar? ne zaman internet=kız kaldırmaca oldu? aklımız neden uçkura kayar durmadan? ve bu kadar uçkur düşkünü iken nasıl namus adına cinayetler haklı bulunur? off buralar beni daraltıyor bazen...)

neyse konu dağılmadan toparlayalım... efendim, bende bir giriyim bu dünyaya dedim, bir sürü insan "myspace'de müziğimi yayınladım, ünlü oldum, kontrat imzaladım" diyor, yeni müzikler ilk önce burada focus gruba dinletiliyor. üye olduk ve hemen 2 en sevdiğim gruba - prd projeye - "gel arkadaş olalım, ortamlara akalım" dedim, aih ve arcade fire. bundan sonrası ise kendiliğinden geldi, bir sürü yeni proje beni buldu. bunlardan biri de ny brooklyn'den the severely departed oldu ve ben bugün sayfalarına gir çık gir çık, müziklerini dinle tekrar dinle şeklinde kendilerini çok sevmeye karar verdim.


sizde çok seviceksiniz, özellikle başkasını bırakın kendi sesinizi bile duymak istemediğiniz zamanlarda, kendi beyninizde bir gezintiye çıkabilirsiniz bu tınılarla...

buyrun burdan yakın: http://www.myspace.com/theseverelydeparted

http://postsecret.blogspot.com/

böyle bir site, daha doğrusu posta kutusu var. evde postalanabilir malzemelerden yaptığınız kartınızı gönderiyorsunuz. bu kart sizin bir sırrınızı, pişmanlığınızı, daha doğrusu kimse ile paylaşamadığınız ama deli gibi paylaşmak istediğiniz bir "doğrunuzu" paylaşmanızı sağlıyor. beğendiğim bir iki tane:






her pazar yenilerini koyup eskilerini kaldırıyorlar, eskilerden de kitap yapıp bunları satıyorlar. amacı dünyada herkesin sırları, sorunları olduğunu paylaşabilmesi, bunun başkaları tarafından bilinmesi ve böylece "make a difference in your life" olabilmesi...

Pazar, Ocak 28, 2007

midesi bulanıyordu. kendinden 3. şahıs olarak bahsetmekten nefret ediyor ve bu midesinin daha çok bulanmasına neden oluyordu. bilgisayarı gene kitlenmiş ve ona 19. bölümü izletmemeye ant içmişti. media player'a sövdü, ayağa kalktı ve havaya baktı. zaten çok yakındı gökyüzüne, elini uzatsa değerdi gri bulutlara. uçağı izledi, ne zaman düşer acaba diye düşündü. izledi, izledi ama uçak düşmedi ve gözden kayboldu. sıkıldı ve bıraktı. sonra geri aldı, 5 dakikası vardı, öyle demişti bilgisayar. hala midesi bulanıyordu, kahveden mi acaba dedi, sonra kahve almaya gitti. sütün bittiğini hatırladı, küfretti ve geri döndü. 3 dakika... ekranda dosya aktarımını sessizce izleme kararı aldı. bu arada yılbaşını düşündü ve ne kadar hatalı olduğunu, ne kadar kırıcı olduğunu. oysaki tek istediği sevilmekti ama ne yaparsa yapsın sonuç hep birilerini kaybetmekle sonuçlanıyordu. hayatına girenler onu terkedenler oluyordu eninde sonunda. 35 saniye... ne zaman bitebileceğini bilseydi, ömrünü daha verimli yaşayabilir miydi?

Perşembe, Ocak 25, 2007

Your Birthdate: December 9

You are a born idealist, with more pet causes than you can count. You prefer be around others, both when working and while relaxing. Generous and giving, you believe you can change the world one person at a time. You're open minded and tolerant. People feel like they can tell you anything.
Your strength: Your go-with-the-flow flexibility
Your weakness: Your flair for the over dramatic
Your power color: Pine green
Your power symbol: Circle
Your power month: September

Çarşamba, Ocak 24, 2007

kapı çalar:


- tak tak!
- kim o?
- simetri.
- simetri? sizi daha geç bekliyorduk?
- saatim tam 10:01 gösterirken geldim, başka seçeneğim yoktu.
- lütfen kapıda kaldınız, buyrun içeri.
- teşekkürler. bana biraz izin verirseniz öncelikle evinizi gözden geçirmek istiyorum.
- lütfen buyrun, mi casa es su casa.
- hımm, tablolarınız hem içerik bakımından, hemde yere paralellik bakımından simetrik gözüküyor, ama göz aldatıcıdır, bir iki ölçüm yapmam gerek.
- hemen iki tane metrik ölçüm aleti getiriyorum, ben bi taraftan ölçüm alırken siz de diğer ucundan ölçüm alın lütfen. aynı anda yapmamız çok önemli, eminim anlarsınız beni.
- beni benden aldınız, lütfen getiriniz.
- buyrun, başlayalım, diğer uca geçer misiniz? tamam, şimdi bir ucunu ölçüm aletimizin yere koyalım, evet güzel gözlerimiz aynı hizada, ben sol elimle uzatırken mezurayı...
- ben de sağ elimle uzatıcam yukarı doğru. ve dizlerimizden hafifçe yukarı doğru çıkıyoruz, süpersiniz myst hanım.
- sizden ilham alıyorum sayın simetri.
- evet tam olarak yerden 1 metre yukarda bu uç.
- aman tanrım, 1 metre 1 cm bu uçta, ühühüh...
- sakin olun myst hanım, lütfen yapmayın.
- ühühüh...
- eliniz çarpmıştır şimdi ölçerken, başka bi tabloya bakalım, lütfen...
- haayır, benimm ühüh elim çarptıysa sizinki de çarpardı ühühü...
- bir dakika, gözlüklerimi taksam iyi olacak, evet tamam şimdi oldu, bir daha bakıyorum ve 1 metre 1 cm gösteriyor, kusura bakmayın, yakını okuyamıyorum da, yaşlılık işte, gözlüksüz bu işe kalkışmamam gerekirdi, üzdüm sizi de.
- hıpf, gerçekten mi? çok teşekkürler, kendimden şüphe ettim bir an, size karşı da çok mahçup olacaktım, hıpf...
- lütfen, ben buraya gelmeden biliyordum sizin nasıl simetri titizi olduğunuzu, bir hata olmayacığını ve ödülü sizin alacağınızı, ben sizden şüphe duymadım, merak etmeyiniz.
- gerçekten mi, onure oldum, hatta size sarılmak için gördüğünüz gibi iki kolumu da yerden aynı yüksekliğe getirdim.
- ...
- simetri bey? simetri bey, nereye gittiniz?
- ...

Tarih: 24 Ocak 2007 Saat: 17:17 Hasta: Digo Hanım
Durum: Çok kişililik durumu devam ediyor, kendine son 5 aydır "myst" adıyla ikinci bir kişilik oluşturmuş durumda. Bunun yanında birçok hastalığı devam ediyor, bugün gözlemlediğimiz simetri hastalığı da bunlardan biri. İlk buraya yattığı zaman kendisinden beklediğimizi iyileşme performansını gösteremedi, hatta daha da kötüye gidiyor. Umarız bu en son verdiğimiz ilaçlar etki gösterirler.

Pazartesi, Ocak 22, 2007

Mektubunuz Var

Sayın ÖzGüven müşterisi myst Hanım,

Yılların birikimi ile hayatlarına güzellikler kattığımız siz ÖzGüven müşterisi ile 2006 yılında yaşadığımız zorluklar ve bizi bekleyen 2007 hakkında bilgilendirme yapma gereği hissetmekteyiz.

Çift sayıları sevmenize rağmen 2006 yılının sizin açınızdan zorlu geçmiş olması biz ÖzGüven firması için beklenmedik olmamıştır malesef. Yıllardır sizin bizimle olan iletişiminizden ve topladığımız bilgilerden, böyle bir yılın kaçınılmaz olduğunu öngörmüştük. İlkin zaten çoçukluğunuzdan gelen özgüven kayıplarınız, her ne kadar bazı yıllarda kendilerini sizin "başarı" olarak adlandırdığınız bulutların arkasına saklanmış olsalarda, esasında hep varlardı ve 2006 yılındaki başarısızlıklarınızdan beslenerek büyüdüler. Bunla beraber ortaya bu sorunlarınız bir bir birikmiş olmasına rağmen, hiçir zaman Müşteri İlişkileri departmanımıza başvurmadınız. Ne zaman biz sizle temasa geçmek istesek "meşgülüm, başım ağrıyor, uyursam geçer, böyle mutluyum" gibi bahaneler ile bizi başınızdan attınız.

Bir diğer nokta, KaramSar ile olan ilişkilerinizde yatıyor. Sektörel olarak edindiğimiz bilgilerde bu firma ile çok sık görüştüğünüz, kendilerine danıştığınız tespit edilmiştir. Bizi kendilerine rakip olarak gören KaramSar'ın birçok müşterimize dadandığı yıllardır bilinen bir gerçektir. Kendileri ruhunuzdaki boşlukları görüp, ÖzGüven firmasının senelik çalışmalarını bir kerede ortadan kaldıracak bir virüs geliştirmişlerdir. Bu virüse karşı tek aşı bizim tarafımızdan hazırlanan "ÖzGüven Takviyesi" aşısı olup 2006 yılı içinde hiç yaptırmadığınız tespit edilmiştir. Bu aşının içinde "sevme, yaratma, gurur duyma, güvenme, umut etme" gibi duygular konsantre halde sıkıştırılıp sizlere verilmektedir. Lütfen en kısa zamanda aşınızı yaptırınız.

En son olarak sizlere 2007 programımızdan bahsetmek istiyoruz. Özellikle sizin için seçtiğimiz özel bir programa katılımınızı bekliyoruz, "Nasıl, nasıl, nasıl?". Bu programda sizlere "toplumun/ailenin baskısını hafifletme, problem çözme teknikleri geliştirme, plan/program yapabilme, motivasyon seviyesini yüksek tutma, umut üretebilme" gibi dersler ile ÖzGüven'inizi yüksek tutabilmenin yollarını anlatmayı planlıyoruz. Haftada 5 saat olan bu sunumlarla "ÖzGüven Takviyesi" aşısına gerek bile duymayabilirsiniz. Lütfen bir an önce kayıt yaptırınız, sınırlı sayıda katılımcı kabul edilecektir.

Sizlerle olan ilişkilerimize çok değer veriyoruz. Umarız bu iç bilgilendirmeyi dikkate alır, hem kendinizi hem de çevrenizdekileri düşünüp bu hayatta tutunabilmek için gerekli olan ÖzGüven'i bulmanıza yardım etmemize izin verirsiniz.

Saygılarımızla,
ÖzGüven Müşteri Memnuniyeti Departmanı

Pazartesi, Ocak 15, 2007

sen giderken...








sen giderken
gelemedim peşinden
kalbim çırpınırken aşkından
sen sevemedim beni içten

Cuma, Ocak 12, 2007

God, Inc. - Episode 3



who took God's lunch? işte hergün sormamız gereken soru :)

God, Inc. - Episode 2



"hi. what department are you in?"
"it's miracles."
"you mean like seeing jesus' face in tortilla?"
"no, that's publicity."

:):):):):):)

God, Inc - Episode 1

çok ince düşünülmüş diyaloglar serisi. youtube'da gezerken bulduğum tek akıl kırıntısı olan video. izledim, güldüm, tekrar izledim ve daha çok güldüm. insanların tepkileri genelde olumlu, tek ilginç tepki siyah veya etnik kökenli aktör olmayışı ile ilgiliydi. bu soruna da 2. bölümde cevap vermişler.

Perşembe, Ocak 11, 2007

müzik kutusu - eskilerden yeniler

bu yıl daha çok müzik bulucam, dinlicem ve gene bulucam. öncelikle eski sevgililerimin yeni yorumlarına bakalım:

air - yeni albümle geldiler, "pocket symphony" ve farklarıyla beni vurdular. bi önceki albüm "talkie walkie"e hiç benzemeyen bir şarkılar topluluğu ile karşı karşıyayız. bu albüm daha üzücü, bir karanlık basmış sanki ikilimize. esasında bu air'i daha çok beğendim desem belki de kendi ruh halimi açıklarım. "one hell of a party" tam benlik, tam alaycı.

faithless - "to all new arrivals" olmamış desem, dido nerden girdi o albüme desem yeridir. ama aynı zamanda bu başka olmuş, bildiğimiz politika yapmayı ve insanları gene de hoplatmayı seven faithless gitmiş, bana chill-out'u anımsatan ama arada kadın vokali ekleyen yeni bir form gelmiş. şarkılarda "ahanda şimdi geliyor, ben bu melodiyi tanıdım" dediğiniz anlar oluyor ama gelen bir devam melodi yok, takılıp kalıyorsunuz ve "faithless'ımı yemişler hatta sindirmişler" diyorsunuz. tüm albümü dinlemeden karar veremedim, acaip arada kaldım. ama faithless'ın bu haline alışamam gibime geliyor. beni dans ettirmeli, o kadar.

arcade fire - geliyorlar, sıkı durun. daha albüm "neon bible" çıkmadı ama tabiki birileri şarkıları yavaş yavaş internete atmaya başladı. "my body is a cage" "funeral"dan çıkmadığı çok belli olan ama gene de "ben bir arcade fire'ım" diye bağıran bir şarkı. büyük ihtimalle albümüm en son şarkısı olacaktır, o hissi bırakıyor kulaklarda. "black mirror" ise tam oturmadı kafamda daha, bir nedeni arcade fire albümlerinin baştan sona dinlenmesi gerekliliği olabilir. yani nasıl "my body is a cage" son şarkı olması gerekiyorsa "black mirror" ne olacak onu görmek lazım. tüm albümü ancak mart 5 gibi dinleyebiliecek olmakta üzmüş bulunuyor beni.

jarvis - kim olduğunu biliyorsunuz, hadi ama adı tanıdık gelmedi mi? o zaman desem common people, o zaman çok çabuk bilirsiniz. pulp'un sevgili sesi kendi albümü ile geri geldi. albüm adı da "jarvis". pulp'a benzettiğiniz anda hatırlayın ki gitaristte pulp'tan kalkmış gelmiş jarvis'e katılmış. "black magic" şarkısını beğendiğimi, “don’t let him waste your time”ın sözleri tam bir pulp şarkısı olduğunu bildirmek isterm. işin ilginç yanı “don’t let him waste your time” esasen nancy sinatra için yazılmış.

Çarşamba, Ocak 10, 2007

bu aralar içimden gelenler:
surat asmak, havaya anlamsız bakmak, tırnaklarımı parçalamak, telefonumda oyun oynamak, saçlarımdaki kırıkları temizlemek, gözlük takmak, içki içip televizyon seyretmek ve bolca zap yapmak, sıkılmak, gözlerim dolana kadar kamarsar olmak, fast food yemek, sızlanmak
hepsini birden geçen 2 gün içinde yaptım, yaparken kendime üzüldüm, kendi kendimi sabote ettiğime karar verdim. herşey geçen ay ne kadar umut dolu, polyanna gözüküyorsa, şimdi o kadar ümitsiz, iç karartıcı gözüküyor. nasıl oldu da tepetaklak yapabildim tüm duygularımı, bi fikrim yok. ölü toprağı üstüme serpilmiş gibi, tam olarak 2006 küllerinin altında kaldım. zaten kötü geçen bir yıldı, şimdi de külleriyle baş etmeye çalışıyorum. bi gitse, beni rahat bıraksa, nefes almama, hayatı yaşabilecek enerjiyle dolmama izin verse. kısa bi aralık ayı boyunca eski ben olmuştum, 2006 gelmeden önceki ben, birileri çine gitmeden önceki ben. şimdi gene yastayım.