Çarşamba, Eylül 13, 2006

Duman "the" cat



bu kedimiz benim kedimin uzaktan kuzenidir, kendi koltuğu vardır ve sadece sahibine kendisini sevdirir...

normalde bir ev kedisi olan duman, bu yaz ayında ilk defa yazlığa getirilmiş ve diğer kedileri, böcekleri, bitkileri tanıma şansına sahip olmuştur, ki benim kedim daha hiçbiri ile tanışamadı...

kediler ile tanışması sonucu: kavga. hem kendi yaralanmış, yırtık bir kulak, kırık bir diş, hem de yazlık etrafındaki kediler dumanın gazabına uğramışlardır. nedir birbirlerini çekemem durumu? bende bilemiyorum... ama şöle bir konuşma geçmiş olabilir:

duman: snıf snıf, orada biri mi var?
sokak kedisi 1: ooo biri daha düşmüş sokağa, gel sana yol yordam öğretiyim anam...
duman: ne düşmesi, bi kere ben insanım, sen nesinki?
sokak kedisi 2: sen bi kedisin, istersen hatırlatıyım (bir pati darbesi atılır dumana)
duman: hey, aynı benim gibi atıyorsun pati ama ailemin yanına yaklaşamazsınız (karşı saldırıya geçer duman ve pati+tıslama)
sokak kedisi 2: tıslamakla olmaz bu işler (ısırma ile dumanın kulak yarasının oluşturulması)
duman: gel buraya
buradan sonrası bir karmaşadır...olay bittikten sonra duman eve gelir:
duman: anne beni dövdüler ama sizi korudum, bi daha biz insanların yanına gelemezler (mırlama ile anneye yaklaşma)
yengem: duman ne oldu sana, gel buraya oğlum seni seviyim bi güzel

mutlu son...

Salı, Eylül 12, 2006

>:

çok salakça bir şey yapıp, beta blogger oldum, ama bu seferde normal bloglara comment yazamıyorum ve "undo" gibi bir opsiyonum yok...o yüzden baştan bir blog açtım, artık eski postlarımı buraya atıcam...çok aptalca beta blogger olmak ama blogger olamamak...kendime sinirlendim çok ayrıca >:

emin adımlarla kilo savaşı - eylül 8

yeni başlangıçlarımdan biri diyetti 4 hafta önce... şimdi puan durumuna bakalım:

gizem: 4
kilo: 0

tam olarak 4 kilo verdim, inceldim ve mutluyum... diyetisyenime göre zaten toplamda 6 kilo vermem gerekiyor ama bence ben şöle toptan 8 kilo veriyim de alırsam geriye en fazla 2 kilo alıp canımı sıkmıyım :)

yanlız tek derdim hala beden ölçümün aynı olması, bir beden incelmem gerek ki sağlıklı bir görüntüye kavuşayım, o yüzden 4 kilo az geldi...

bir de haftada 1 kaçamak hakkım var, yani bir öğün istediğimi yeme veya tatlı yeme şeklinde... ben sanırsam öğün şeklinde kullanıcam çünkü light dondurma hakkım var ve buda bana yetiyor :) ayrıca diet kolaya da izin çıktı, hoş asitli içeçeklerden tamamen kurtulmak istiyorum, o yüzden 3 günde bir içiyorum onu da...

4 hafta sonra tekrar sizi bu konuda bilgilendiricem, bakalım o zamana kadar ne olacak...

Das Parfum

Das Parfum

beklemedeyim, heyecanla...

ben garfield'ı seviyorum - eylül 6

evet, bunda utanılacak bir durum yok. her daim her yaşa uygun bir çizgi karakter. ilk filmi de çok güzeldi, daha ikincisini izleme fırsatım olmadı ama en kısa zamanda.

şimdi benim işteki bilgisayarımın wallpaper'ı her ayın takvimini içeren garfield oluyor, çünkü bakınca gülümseme bırakıyor suratımda. 3 çeşit var, love is here, in a perfect world ve office şeklinde. ben genelde office olanını kullanıyorum çünkü kubik yaşam formunu mizahi şekilde anlatıyor.

bir de websitesinden ayrıca tüm geçmiş garfield comic'lerine ulaşabiliyorsunuz. ve ben doğduğum gün hangi garfield yayınlanmış buldum :)



belki bende bir çikolata parçasıyımdır, tatlı ve vazgeçilmez...

S.T.A.M.P.S. - eylül 4

ROCKNCOKE 2006 festivalinde başıma gelen en güzel şey Nil ile arkadaşı Şebnem'in saat almaları oldu. Çünkü ben de onlar sayesinde çok severek aldığım ve büyük ihtimalle çok severek uzun süre takacağım bir saate sahip oldum :)

Buyrun:



Kendileri mıknatıslı olup isterseniz buzdolabınaza, bilgisayaranıza yapışabiliyor. Ayrıca deri kayışla veya benim edindiğim gibi bir bez parçası ile de kolunuzda taşıyabiliyorsunuz. Hatta kolye şeklinde bile kullanılabiliyor. En güzel tarafı fiyatı: 25 YTL. Aklımı çeldi ama neyseki yanımda fazla nakit yoktu da sadece bu yukarıda gördüğünüz parçayı alabildim.

Bez parçam mavi oldu ama ben mor olarak bir tane almak ve değiştirip farklı zamanlarda kullanmak iztiyorum. Hatta desenli bez, siyah bez, kırmızı bez....

Pazartesi, Eylül 11, 2006

hayat mayat, geçer gider akarak - eylül 4

şimdi ne bu başlık derseniz, efendim ben işimi sevmiyorum, bir çok yerde de dile getiriyorum zaten...

x kişisi: "aa gizem naber, nasılsın görmeyeli? neler yapıyorsun?"
gizem kişisi: "ne olsun , iş güç takılıyorum, tek derdimiz para kazanmak biliyorsun, yoksa hiç işim olmaz."

peki bu konuda ne yapıyorum? şu aralar ayağıma gelen 2 iş oldu, onlara cv gönderdik, bi güzel hazırladık cv'yi, emek verdik kısaca... lakin ben o işlerde de sıkılıcam biliyorum, sabah kalkmak istemicem biliyorum...ama olsun para kazanmak lazım, yoksa nasıl fotoğraf çekerim...

evet efendim ben kendime bi hobi buldum, en azından arada kafamı meşgul ediyorum, zamanın geçmesine yardımcı oluyor ama pek başarılı değilim işin doğrusu, yeni başladım ama o artistik göz yok bende sanırsam, denemeye devam edicem ama...

fark ettiğiyseniz şu andaki ruh halim fotoğraf konusunda bile üzerimde kara bulutlar geziyormuş izlenimi vermeme neden oluyor, hayatımda pek güzel şey olmuyor gibi hissedince her alanı yayılıyor bu duygum, yılan zehiri gibi...

neyse hayat diyicem esas, zaten az zaman var neden sevmediğim işi yapıyorum diye soruyorum, sadece sevdiğim işi yapsam ne olur diyorum. sonra cesaretsizlikte oz büyücüsündeki aslan gibi oluyorum... ayrıca kararsızlık var, sevdiğim ne ki? bilmiyorum, deniyorum ve hala bilmiyorum... kısaca bekliyorum....

bir fotoğramı koymak istiyorum bir de :

bekleyiş

hayt bükü \ mesudiye \ datça - eylül 1


burası cidden "rahat" bir yer.

ilk önce nasıl gidilir: datça'dan knidos'a gider gibi yapıp "mesudiye" oklarını takip ederek "hayt bükü" oku ile son bulan yola girmeniz gerek. yol sizi önce jandarma ile tanıştırıacak, ordan da sahiline ulaşıp temiz havasını içinize çekmenizi sağlayacaktır.

sonra nerede oturulur: esasında oturacak bir sürü küçük yer var, hepsinin kendine has özellikleri var. biz dedemin tanımasından dolayı yener abini yeri olan "ege cafe"de ağaçların altında tahta masanın etrafında, hamağım hemen yanında oturuyoruz. gözlemesi süperdir, yener'in annesi saolsun... orada yener ile babası arasındaki diyaloglara özellikle dikkat etmenizi tavsiye ederim, gülmekten yerlere yatabilirsiniz, dikkat! ayrıca iskelenin önünde bulunan sarmaşık cafe'de oturmak için ideal. farkında değilsiniz ama size hep kahve tadındaki, yerlilerin bozmadan korudukları yerleri tavsiye ediyorum. çünkü oraya gidip bodrum'daki kötü barlardan bozma yerlerde bulunmanın hayt bükü'nün havasını bozucağını düşünüyorum.

ne yapılır: tek kelime ile hiçbirşey. denize girin, cam gibi denize, ister sahilden kumlar arasından, ister iskeleden atlayarak. güneşlenin, ister şezlongta, ister birebir kumlarla temasla. gözleme yiyin, ister patatesli, ister otlu beyaz peynirli. hamakta yatın, ister uyuyun, ister kitap okuyun. yener abi ile muhabbet edin, ister babasını çekiştirin, ister yeni evliliğini. tavla oynayın, ister yenin, ister yenilin. veya benim gibi fotoğraf çekin, ister sahili, ister sevdiklerinizi.

tatil kara bulutları - ağustos 31

o kadar güzel geldi ki tatil, tek sorun aklımda durmadan "perşembe iş var" cümlesinin dönmesiydi... neyseki bu sorunda hangi günde olduğumu bilmediğim için çarşamba arabaya binene kadar dank etmedi :)

şimdi bi sürü fotoğraf çektim, hepsi güzel olmadı ama gene de bazılarını paylaşıcam, umarım bu gece eve gidince aktarıcam makineden bilgisayara, belki biraz düzenleme gerekir, picasa2 ile yaparım onlarıda...

peki ben istanbul'a geldim diye bana küstü mü bu hava??? yani ne yapayım, ne kadar emek o kadar köfte olduğu için ve bana kimse yan gelip yattığım için para vermiyeceği için geldim istanbul, yoksa kalırdım datça'da... bazen diyorum aç deniz kenarında bir büfe, cafe değil çünkü emekliler hemen laf atarlar "türkçemizi doğru kullanalım" diye ki haklılar, kal orda nisandan kasıma kadar, ohhh ki ne ohhh...

ama zaman bunları hayata geçirmek için erken bir zaman, belki 5-6 yıl sonrası için düşünebilirim, hatta eminimki bu işe girsem bir sürü arkadaşım "bende geliyim, kasada dururum, garson olurum" diyecek, böylece eğlence hat safhada olacak :)

neyse fotolar ile gelicem geri...

karga bokunu yemeden... - ağustos 22

Efenim, nasıl bi gün boktan başlar anlatıyım isterseniz:

Sabah kalkarsın, akşam çok sıcak geçmiştir ve ter içindesindir. Duşa doğru gidersin, suyu açarsın, hımm soğuk akmaktadır ama birazdan geçer düşüncesiyle suyu 15 dakka akıtırsın ve geçmez. Buz gibi suyun esasında iyi bile gelebileceğini düşünürsün ama eminde olamazsın, o yüzden sadece saç yıkanır ve toplam 2 dakka suyun altında kalınır ve esasında 50 derecede bile insanın titreyebileceği ortaya çıkar, eet resmen kıçım donmuştur.

Neyse, sabahın geri kalanı iyi gitmektedir, giyinmek, kahvaltı etmek, henüz bir sorun yok. Evden çıkılır, metroya gidilir, akbil basılır ve çığlık çığlığa ötmeye başlar, aaa akbilim bitmiş. Cüzdan açılır, aaa param bitmiş. Aynen geri dönülür metroda, 10 dakka uzaktaki bankamatiğe küfür edile edile gidilir, para çekilir, geri gelinir, akbil dolum sırasında 10 dakka beklenir, ve sonunda metro durağına girilir.

Metroyu beklerken işe 15 dakka şimdiden geç kalmış olduğun fark edilir. Metro gelir, binersin, ineceğin durağa gelince ayağa kalkıp beklemeye başlarsın ve o anda ani bir fren ile ter kokan bir adamın kucağına doğru yüksek bir ivme ile gider ve adamla kanka olursun. Adamın suratında bir mutluluk ifadesi vardır ama, bir insanı memnun etmişsindir en azından.

Yarım saat işe geç gelinir, masana oturusun ve tüm gün ayağa kalkmamak için dua edersin, ne olur ne olmaz...

internet söle bana, benden güzeli var mı bloglarda??

kedim, aşkım, kızım, çakılım - ağustos 18

Bloglar arası dolaşırken Onur'un kedisi Süha'nın 5.kattan düşmüş olduğunu okuyup çok üzüldüm ve kendisine kalbimin onlarla birlikte olduğunu bildirdim...

ilk kedimin eve geldiği zamanı hatırlıyorum. annesinin yanından 2 aylıktan almıştık, o kadar küçüktüki... tabi tek dişi yavru olması ve diğer erkek yavruların daha iyi beslenmiş olması da bir sebepti. özellikle tembihlenmiştim "gece bir süre birlikte yatmayın, çok küçük, farkında olmadan üstüne yuvarlanabilirsin uykunda" diye... o ilk gece gözüme uyku girmedi, benim küçük kızım o küçüçük bedeni ile yatağıma çıkmaya çalıştı ilk yarım saat, sonra kendini yatak ve komidin arasına sıkıştırıp yukarı doğru tırmanmayı keşfetti - akkılı kızım benim - ve tüm gece yanımda uyumak için debelendi... her seferinde mivleri ile o kadar ağladıki aşağıya indirdiğimde, içim parçalandı... şimdi ise her gece ayağımın dibinde yatarken o, birlikte güzel rüyalar görüyoruz :)

şimdi bi fotoğrafını koymak isterdim ama bir sonraki post'a yetiştirebilicem...

çatışma yorar insanı - ağustos 17

tek bir kelime, bazen bir dakikalık sessizlik çatışma habercisi olabilir... küçük masanızda oturup, küçük bilgisayar ekranına bakıp iş yapmaya koyulurken yan masa ile, büyük ofisteki müdür ile ortaya çıkacak sürtüşmelerdir bu çatışma başlangıçları... sonrasını toparlamak zordur, ya olmamış gibi davranmalıdır her iki taraf ya da oturup konuşmalıdır... profesyonellik ile türklüğün karıştığı bizim ofislerde her zaman olmamış gibi davranılır, sözlü iğnemeler ile, kötü bakışlarla, öğlen yemeğe çağırmamalar ile sonuçlanır...işyerinde taciz deniyor akademik olarak... bazen ucu kaçar, hangi taraf haklıdır önemli olmaz, en üste çıkan kazanır... ofis hileleri, insanları taraf olmaya zorlamalar, müdüre yalakalıklar alır başını gider... işe mi geliyorsun yoksa yaşam mücadelesi yapmaya mı belli olmaz...

yaşamak bu mudur yani, zaten başka birilerinin işlerini yapmaktan ve durmadan onlara para kazandırmaktan gına gelmiştir, bir de bu aşağılık çevrede psikolojik baskıalrdan kurtulmaya çalışmak üstüne tuz biber eker...

yeni sezon - ağustos 16

bir an önce tüm dizilerimin yeni sezonları başlamalı...

lost

nip tuck

grey's anatomy

prison break


eskiden 20 dakikalık olan friends gibi dizileri severken artık uzun ve hikaye barındıran diziler daha eğelenceli gelmeye başladı... burda bir yanlış anlama olmasın, friends hala gelmiş geçmiş en güzel dizidir, tüm sezonlarını en az 3 kere izlemişliğim vardır... ingilterede bir yarışmada görmüştüm, bir bölümde kişinin özel ilgi alanı ile ilgili sorular vardı, eğer bir gün o yarışmaya katılsam konum friends olur herhalde diye düşünmüştüm, çünkü soracakları her soruyu bilebilirim, zaten bir de çalışıp giderdim ki çalışma dediğimiz de tv izlemek olacaktır :)

konuya geri dönersek, micheal adadan kaçabilecek mi, vicdanı onu rahat bırakacak mı, maskeli katilimiz öldürücek mi sevgili doktorumuzu, yeni ensest ilişkiler olacak mı, meredith kimi seçecek, izzie gerçekten bırakacak mı işi, scolfield nereye kaçacak, yanınadakiler ne olacak?

bu kadar soru varken nasıl iş yapabilirim ki :P