Perşembe, Kasım 23, 2006

yanar dönerli

kafamda, düşüncelerimde bir sürü konu birikiyor, özellikle "blogta bahsederim" fikri oluştuktan sonra etrafıma daha bir dikkatli bakmaya, yaptıklarımı, okuduklarımı, gördüklerimi daha bir irdelemeye başladım.

aklımdaki bir iki düşünce:

----> atkının soyunduktan sonra palto/ceket koluna sıkıştırılması
----> swatchlar için yedek parça bulunamaması
----> leopar foklarının sivri dişleri
----> simetri hastalığım
----> yoga kursuna gidebilmek için nişantaşında oturma zorunluluğu
----> kitaplıkta yer kalmadı sorunsalı
----> şemsiyemi ne kadar çok sevdiğim ve artık yağmurda yürümeyi ne kadar çok sevdiğim

şimdilik bunlar, ilkinden başlamak isterim.

nerden böyle bir alışkanlık edindiğimi bilmiyorum veya birinden görüp özenip özenmediğimi de. ama önce atkıyı çıkartıyorum, sonra onu elimde tutarken, paltoyu çıkartmaya başlayıp sol elimde tutuğum atkıyı sol kolun yarısına geldiğimde bırakıyorum. ve kolumu atkısız olarak paltodan çıkartıyorum. böylece atkıyı "korumaya" almış oluyorum. ama eğer atkı değilde eşarp veya t-box'tan aldığım şalımsı şeyi giymişsem, onu çıkarıp çantaya koyuyorum veya çantanın sapına asıyorum. atkıyı ise kimseye göstermemem gereken bir ucube gibi saklıyorum.

beni bu davranışı yapmaya iten neden ne bilmiyorum, neden atkı bilmiyorum. ama eminim küçükken ailem bir zorlaması olmuştur. bu durumlarda suçu aileye atmak tabiki mantıklı. hoş bu bir suç mu? atkı benim, palto benim, istediğim gibi kombinasyon yaparım.

ps: atkımı da geçen sene accessories'ın çocuk bölümünden almıştım, hem ucuz hemde enine küçüktü, çok memnunum, kendisini çok seviyorum, birazdan gidip öpücem :)

Hiç yorum yok: